Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Reform Sorunsalı

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Reform Sorunsalı adlı makale Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi’nde 466-477 sayfaları arasında 2019 yılında yayınlanmıştır. Makale, 25-26 Nisan 2019 tarihlerinde Ankara’da düzenlenmiş olan FSCongress 2019 sempozyumunda sunulan tam metin tebliğin genişletilmiş halidir. Makalenin yazarı Şeyda Güdek Gölçek; Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaktadır. Toplumsal Cinsiyet, Yoksulluk Çalışmaları, Kadın Araştırmaları, Türk Dış Politikası gibi alanlarda çalışmalar vermektedir. Bu makalede uluslararası alanda barışı ve güvenliği sağlamak amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü’nün organlarından biri olan Güvenlik Konseyi’nin karar alma mekanizmasında önemli bir sorumluluğu olduğu ancak bu sorumluluğu kullanma biçiminden dolayı artan reform baskılarının nedenleri, reformların önündeki engeller ve belli başlı bazı öneriler üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda yazıda Güvenlik Konseyi’nin reforma ihtiyacı olduğu sorununu yazarın nasıl ele aldığı incelenecektir.

Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkıcı etkiler sonucunda devletlerin artık uluslararası alanda barış ve güvenliği sağlayabilmek için bir çare bulma yoluna gitmesi bir zorunluluk haline gelmiş ve 1945 yılında bu amaçla Birleşmiş Milletler Örgütü kurulmuştur. Örgütün organlarından Güvenlik Konseyi’nin barışın bozulma tehdidi olduğu zamanlarda yalnızca konseyin bu duruma vereceği bir onayla müdahale edilebileceği makalenin dikkat çektiği noktadır. Güvenlik Konseyi 15 üyeden oluşmakla birlikte karar alınması için en az 9 üyenin olumlu oyu gerekmektedir. Ancak bunun yanısıra daimi beş ülkenin herhangi birinin veto hakkı kullanmaması da şart koşulmaktadır. Bu durumun da Güvenlik Konseyi’ni merkezi bir organ haline getirdiği belirtilmiştir. Örgütün kurulduğu zamandan bu yana hem kendi yapısı hem de uluslararası alanda güç dengelerinin değişmesi ve bu sorunların yarattığı eksiklikler, reform taleplerinin gün yüzüne çıkmasında temel sebep olarak gösterilmiştir.

Güvenlik Konseyi’ne yöneltilen eleştiri talepleri ise daha çeşitlidir. Bugünün politik realitesini yakalayamamakla beraber 1940’ların kazananlarının hala güç ilişkisinde üstün rol oynamaları, değişen dünya düzeninde ekonomik ve politik alanlarda gelişen ülkelere daimi üyelerin olumsuz oyları nedeniyle yer verilmemesi, konseyin oluşumunda yetersiz coğrafi dağılımla temsilde demokratik bir yol izlenmemesi unsurlarını içermektedir. Ayrıca daha hızlı ve etkili karar alabilmesi için sınırlı sayıyla oluşturulan konseye üye ülkelerin kendi çıkarları etrafında karar almaya yönelik oldukları da reform taleplerinin sesini duyurmasında etkili olduğu belirtilmiştir.

Bileşmiş Milletler Örgütü’nün demokratik bir şekilde yönetilmesinin sağlanabilmesi için sunulan reform önerileri üzerinde de durulmuştur. İlk olarak Razali Planı ele alınmıştır. İsmael Razali tarafından ortaya atılan bu plan; Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin artırılması gerektiği, yeni eklenecek üyelerin bölgesel olarak denge unsurunun sağlanması adına bir karar alınması gerektiği, yine bölgesel dağılım göz önüne alınarak daimi olmayan dört üye alınması gerektiği ile ilgili detaylı açıklamalar ve sebepler içermektedir. Buna ek olarak üç farklı reform önerisi daha açıklanmıştır. Bahsedilen tüm reform önerilerine rağmen daimi üyelerin sahip olduğu veto hakkı sebebiyle devletlerin istekleri dışında hiçbir karar alınamaması, konseyde bir genişleme yaşanacaksa hangi kriterlerin saptanacağı konusundaki engeller belirtilmiştir.

Makale, yazarın başında belirttiği gibi Güvenlik Konseyi’nin reform sorunsalı üzerine odaklanmış ve bağlamdan kopmayarak belirtilen sıraya göre konuları incelemiştir. İzlenen sıra doğrultusunda inceleyeceği konularda tutarlı bir yaklaşım sergilemiştir. Reformun talep edilmesinin nedenleri üzerinde durulmuş ve analiz edilmiştir. Ardından bu sorunlara getirilebilecek reformlardan bahsedilmiş ve bu reform önerilerinin de önünde bulunan engelleri açıklayarak yazısını sonlandırmıştır.

Giriş bölümünde konseyin yapısı açıklanırken güç ve coğrafi temsil unsurlarının dikkate alındığı bilgisini veren yazar eleştirelliğini koruyamamış, daha sonrasında karşı durduğu fikri en başında kitaptan ezbere bir alıntı gibi belirtmiştir. Güvenlik Konseyi’ne belirtilen reform önerileri çok geniş bir düzlemde ele alınmış ve yazarın kişisel görüşleri minimum düzeyde tutularak ansiklopedik bir anlatımla bazı zamanlar okuyucunun ilgi kaybına neden olmuştur. Bir dönem Genel Sekreterlikte görev yapmış ve adını geniş kitlelere duyuran Kofi Annan’ın Güvenlik Konseyi için sunduğu reform önerisi birçok yönden önem taşımaktadır ancak yazar makalede bu reform önerisine oldukça kısa ve az detay vererek açıklamıştır. Makalede sunulan veriler gerekli kaynaklar ile desteklenmiş ve kanıtlanabilirliği sağlanmıştır. Birleşmiş Milletler’in diğer devletlerin herhangi bir güç kullanmalarını bir nevi yasakladığı ve gerekli olduğu noktalarda kendi bünyesinde birtakım yaptırımlar alması onu çok daha önemli bir hale getirmiş ve bu çıkmaz durum makalede herkesin anlayacağı açıklıkta belirtilmiştir.

Yazar son bölümde kendi fikirlerini de dahil etmeye çalıştığı Güvenlik Konseyi'nin Reform Olasılığının Değerlendirilmesi bölümünde Birleşmiş Milletler’in temel amacını bunca olumsuzluktan sonra tekrar okuyucuya hatırlatmış ve reform önerilerinin başarısız olmalarının güç ilişkilerinin bir sonucu olduğunun altını çizmiştir. Mevcut durumuyla yeni dünya düzeninin yapısı ile temel aktör olan devletlerin tutumu Birleşmiş Milletler’in adaletsiz yapısını sürdürmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle Güvenlik Konseyi’nde ya da örgütün kendi bünyesinde köklü bir değişim mümkün gözükmemektedir ancak yazar bunun yerine yavaş yavaş kademeli olarak ve daha yüzeysel bir reform önerisinde bulunmuştur. Bu önerileri de geçmişi göstererek, zamanla gerçekleştirilen ve bir noktada daha iyiye giden gelişmelerle örnekleyerek, savunduğu şeyleri somutlaştırarak ihtimallere olan inancı artırmış ve biraz daha optimistik bir yaklaşım sergilemiştir. P-5 olarak adlandırılan daimi üyelerin hiçbir zaman veto yetkilerinden vazgeçmeyeceği ortada olmasına rağmen daha iyi koşullarda bir dünya yaratılmasına olan inancın korunması önemlidir.

Bunların yanında, günümüzde hem güçlü hem de zayıf devletler için Birleşmiş Milletler yine de bir uğraş vermektedir. Sadece siyasal ve politik alanda değil; ekonomik, kültürel, sosyal alanlarda da devletlerin ve vatandaşların refahını artırmaya çalışmaktadır. İklim krizi gibi çevresel sorunların da artmasıyla kırılgan yapıda olan devletlerin birbirleri ile etkileşim kurmasında Birleşmiş Milletler önemli bir platform olduğunun üzerinde durulmuştur. Üye devletleri bir araya getirerek farklılıklarını uyumlaştırmaya çalışan tek örgüt olduğunu belirten yazar eleştirileri yaparken sistemsel kısıtlar, Birlemiş Milletler’in üyelerine dayanan mütevazi bütçesinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten bir sonuç yazısı ile makaleyi bitirmiştir. Okurken belirttiğim yerlerde kopmalar yaşasam da birçok bilgi edindiğim ve yeni bakış açıları kazandığım, eleştirel analiz yapabildiğim, objektifliğini koruyarak konuyla alakalı Türkçe yazılmış, dili kullanımı açısından oldukça yeterli, sade ve öz bir anlatımla, herkesin anlayabileceği şekilde yazılmış iyi makalelerden biri olduğunu belirtmek isterim.